Efnan Atmaca- Olanca heybetiyle dünyayı titretirken Fatih Sultan Mehmet, gönlü düşünce aşka kararlı duruşunun, zafer için mücadelesinin karşısına merhameti yerleşiverir. Âşık olduğu düşmanın kızı Anna vatanseverliği ile kalbi arasında kalarak çaresizliğin vücut bulmuş hâline dönüşür. Rossini’nin eseri “II. Mehmet” operası bir aşk hikâyesinin olmasının yanı sıra Osmanlı hâkimiyetinin dünyadaki etkisinin de bir göstergesi. Eser, Eğriboz valisi Pablo Erisso’nun kızı Anna ile Fatih Sultan Mehmet’in kendi kimliğini gizleyerek başladığı aşk hikâyesini konu alıyor. Bu görkemli eser adına yarışır görkemle İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneleniyor. Renato Bonjuta’nın sahneye koyduğu eserde orkestrayı Alessandro de Marchi yönetiyor. İki perdelik bu sanat şöleni orkestrasından sahne düzenine, solistlerinden korosuna, ışığından kostümüne her ayrıntısıyla sanatseverlere tadına doyulmaz bir yolculuk sunuyor. Kaçırılmaması gereken eser bir yandan güçlü karakterlerin psikolojik irdemelerini yaparken bir yandan vatanseverlik, zafer, aşk, savaş, ihanet gibi kavramları metaforlarla işliyor. “II. Mehmet”i kahramanlarıyla eseri konuştuk.
“Köprü proje”
Caner Akgün (İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni): “II. Mehmet” operası G. Rossini’nin Fatih Sultan Mehmet üzerine yazdığı ve önemli psikolojik sonuçların ortaya koyulduğu bir aşk hikâyesi. Vatan ve sevdiği adam arasında kalan Anna’nın yaşadığı ikilem ve Osmanlı hâkimiyetinin etkilerini hissettiğimiz bir başyapıt. Bünyemizdeki tasarımcılar ve sanatçılarla ortaya çıkardığımız prodüksiyon âdeta bir İtalya-Türkiye kültür köprüsü niteliğinde. Yeni inşa edilen AKM teknik imkânlarıyla ortaya çıkan “II.Mehmet” İstanbul gibi bir köprü proje.
Sanatçıların gözünden ‘II. Mehmet’
Doğukan Özkan (II. Mehmet: Fatih Sultan Mehmet’i Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlemesini ve yaptığı muhteşem fetihlerin lideri olarak tanıyoruz. Ancak, Rossini’nin operasında II. Mehmet’in insani yönlerini de görüyoruz. Güçlü, kararlı ve stratejik bir lider olmasının yanı sıra iç dünyasındaki çatışmalar dikkate alınıyor. Özellikle bir aşk ilişkisine karışması ve duygusal zorluklar yaşaması, onu daha derin bir karakter yapıyor.
Dilruba Bilgi (Anna): Anna, içinde bulunduğu durum itibarıyla sıkışmış bir kişilik sergiliyor. Ona empati kurmak benim için oldukça zordu. Bir yandan vatanı, toprağı, halkı ve çok bağlı olduğu babası Paolo Erisso; diğer yandan ilk aşkım dediği, çok sevdiği, içine ateş düşüren bir Midilli Beyi Uberto olarak tanığı fakat tüm halkını yerinden yeksan eden, dünya fatihi Fatih Sultan Mehmet! Bu aşkı söndürmek için Anna’ya ölümden başka bir çare kalmıyor.Bana tekrar aşkı ve sonsuz çaresizliği düşündürdü Anna. Her hissi çabucak yaşayıp söndürdüğümüz bu zaman için şahane bir hatırlatıcı oldu.
Esen Demirci (Calbo): Rossini’nin bu eserinde seslendirdiğim Calbo karakteri tarihi kaynaklarda da yer alan Venedikli asker. Bu rol, Barok Dönem’de sık rastladığımız mezzosoprano ya da kontralto sesler için bestelenen erkek rollerinin bel kanto stilindeki bir devamı niteliğini taşıyor. Bu eseri Alessandro de Marchi gibi bir orkestra şefi ile çalışabilmek benim için hayat boyu unutulmayacak bir deneyim oldu.
Mert Süngü (Paolo Erisso): Erisso benim, konservatuvardan beri hayalini kurduğum, hem ilk CD kaydım hem de İstanbul operası bünyesinde ilk rolüm. Bende yeri ayrıdır. Benim için Erisso bir katarsistir, arınmadır. Erisso, vatan savunması ve kızının güvenliği arasında psikolojik savaş veren bir lider. Ben bu rolü oynarken hayatımdaki kontrolüm altında olmayan tüm zorlukları, Erisso’nun iç savaşına yükledim.