ABD’nin Hawaii Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı “gezegen çöküyor” uyarısıyla dünyaya acil önlem çağrısında bulundu. Hazırladıkları rapora göre; iklim değişikliği, çevre yıkımı, hastalıklar, sosyal eşitsizlik dünyayı ve insanlığı felaketin eşiğine getirdi. Son yirmi yılda dünyanın hemen her yerinde 4,2 milyar insanı etkileyen, 7 binin üzerinde büyük doğal felaket yaşandığını düşünecek olursak, çok yerinde bir çağrı.
★ ★ ★
Türkiye her an doğal felaketlerle karşı karşıya kalma olasılığı yüksek bir ülke. Dolayısıyla bu çağrıya yanıt verecek en önemli kurumlarımızdan biri de yerel yönetimler. Şimdi seçim sonuçlarını tartışmayı bir tarafa bırakıp, yapılmayanı yapıyormuş gibi göstermeden, yeni rant alanları yaratmadan, birbirlerine sorumluluğu atmadan, devletin bir kuruşunu bile ziyan etmeden çalışırlarsa, belki doğal felaketlerin yaratacağı riski en aza indirebilirler.
Çünkü, deprem, sel felaketi, orman yangını, kuraklık gibi eşi benzeri görülmemiş büyüklükteki felaketleri defalarca tecrübe ettiğimiz için, alınan önlemlerin yeterli olmadığını artık hepimiz biliyoruz. Son yaşadığımız iki büyük deprem ülkenin doğal felaketlere karşı hazırlıklı olma sorununu zaten yeterince gözler önüne sermişti.
★ ★ ★
Buna rağmen ülkenin doğal felaketlere karşı hazırlıklı olma sorunu hala devam ediyor. Öyle ki; geçtiğimiz günlerde 29 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir gece kulübü yangını bile İstanbul’un hala hazır olmadığını gösteriyor. Binaların durumu endişe verici boyutlarda sorunlu. Bina yönetmeliklerinin güncellenmesi, afet yönetimi yasalarının güçlendirilmesi ve erken uyarı sistemlerinin kurulması gibi adımlar elbette önemi.
Ancak, doğal felaketlerin etkilerini en aza indirmek için, bu teknik önlemlere ek olarak, ahlaki değerlerin ve sorumluluk anlayışının da güçlendirilmesi gerekmekte. Bunu başaramadığımız sürece de hiçbir felaketin büyüklüğü ve şiddeti, alınan rüşvetlerden, binayı yapan müteahhitten, ruhsatı veren kamu görevlisinden ya da oy uğruna bunları görmezden gelen yerel yöneticisi, bürokratı ve siyasetçisinin ortak olduğu suçtan daha büyük olmayacak.
★ ★ ★
Depremin yanı sıra çevre, iklim felaketleriyle başa çıkma konusunda da yetersiz olduğumuz bir gerçek. Özellikle sanayi tesislerinin çevreye verdiği zararlar ve su kirliliği gibi sorunlar, uzun süredir çözüme kavuşturulamıyor. Ergene nehri gibi. Önemli su kaynaklarının kirlenmesi ve çevreye zarar vermesi, ülkenin iklim ve çevre politikalarının yetersiz olmasından değil, aksine bu politikaların uygulanmamasının bir sonucudur.
★ ★ ★
Yani, doğal felaketlere hazırlıklı olma sorunu, sadece önlemlerin alınmamasından kaynaklanmıyor. Temelinde; kurumların sorumluluk anlayışının yetersizliği, menfaat ilişkileri, kısa vadeli çıkarlara odaklanılması, yerel yönetimlerin siyaset yapma biçiminin bir aracı haline getirilmesi gibi ahlaki bir durum da söz konusu. Bu da haliyle ülkenin doğal felaketlerle mücadelesini zorlaştırıyor.
Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak ve doğal kaynaklarını korumak için ilk yapması gereken şey etik değerler ve sorumluluk anlayışını güçlendirmek olmalı. Ancak bu şekilde, ülke doğal felaketlere karşı daha güçlü bir şekilde hazırlıklı olabilir ve olası felaketlerin etkilerini en aza indirebilir. Yoksa, her felaketten sonra, geriye sadece hepimizin zihninde yer edinen yeni bir yıkım fotoğrafı kalacak!
Peki, buna hazır mıyız?